Diller ve değişim dinamikleri

Zaman, elindeki sihirli değnekle her şeyi değiştiriyor, tabii ki dilleri de.

Burada bahsettiğim yeni oluşmuş veya sadece birkaç yüzyıllık olanlar değil. Belki binlerce yıldır yaşayan köklü diller de olsalar, aynı “dili konuştuğumuz”, “anadilimiz aynı olan” büyük büyük büyük dedemizle karşılaşma şansı bulsak muhtemelen konuşmasının yarısında kullandığı kelimeleri anlayamayız. Bazı kelimeler anlamını değiştirmiş, bazıları unutulmuş, bazıları tamamen yok olmuş olabilir. Aslında zaman ilerledikçe yeni kullanımların artması, diğer dillerin dilimize etkisi, yeni türeyen kelimeler, kullanılan nesneler arttıkça onların isimlerinin lügatımıza girmesi vs gibi etkenlerle dildeki kelime sayısının artması bekleniyor fakat sonuçlar biraz daha farklı. Dildeki dinamikler, Rus ve Alman dil araştırmacılarının ve filologların ortak çalışması ile incelendiğinde anlam ve kullanım açısından şaşırtıcı sonuçlar elde ettiler. Coğrafi yakınlık ve birbiriyle etkileşim bakımından 6 dil seçildi ( Bu diller sırası ile İngilizce, Rusça, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İngilizce ve İtalyanca) ve diller birbirleriyle karşılaştırıldı. Bu karşılaştırmayı yapabilmek için büyük bir veri tabanına ihtiyaç vardı. O yüzden onlar da 30 milyondan fazla taranmış kitap arşivine sahip Google Books Ngram Corpus kullanarak, dil araştırmalarına dair verilere, istatistiklere, metin gövdelerine, kelimelere, kelime ikililerine ve üçlülerine ulaştılar. Bu kelime ve kelime gruplarının kullandığı sıklığa yine Google arayüzünü kullanarak eriştiler. Araştırma sonuçlarını, yine araştırmacılardan biri olan Søren Wichmann ( Max Planck Enstitüsü) şu şekilde yorumladı: “ Dildeki en büyük değişimler, 1. ve 2. Dünya Savaşları ile 1917 Ekim Devrimi sonrasında gerçekleşmiş. Bu da gösteriyor ki toplumdaki her değişim, kelimelerin frekanslarını etkilemekte. Bir savaşın başlaması, veya bir devrim sırasında, insanların etraflarındaki dünyadan etkilenimleri doğrultusunda yeni kelimeler dile giriyor” dedi. Tarih akışına göre bir sistem oluşturulduğunda savaş, hastalık, icatlar vb büyük olayların olmadığı daha sakin ve durgun zamanlarda dil nispeten daha sabit olarak kalıyor, sözcükteki anlam değişimleri ise az da olsa devam ediyor. Yan anlamlar ekleniyor veya farklı anlamda kullanılmaya başlıyor.
Hızı ne olursa olsun dildeki değişimlerde görülen diğer bir bulgu ise az kullanılan sözcüklerin daha fazla değişime uğraması. Çekirdek kelime kümesi dediğimiz ve bağlaç, zarf, edat gibi sürekli kullandığımız ve günlük konuşma dilimizin %80’ine yakın bir kısmını oluşturan sözcüklerde çok az bir değişim varken, soyut sözcüklerin değişim sıklığı bunun dört katına yakın.

Dilin değişim sıklığını değiştiren son etken ise kitle iletişim araçlarının kullanımı. Wichmann, “ Örneğin birbiriyle iletişim ve etkileşim içinde olmadıkları dönemde ve İngiltere’nin ekonomik ve siyasi yapısı durağan, Amerika’nın yapısı ise değişkenken, İngiliz İngilizcesi daha hızla gelişen Amerikan İngilizcesi’nin 20 yıl kadar arkasında kaldı” demiştir. 1950’den itibaren ise yine daha kompleks yapıda olması sebebiyle Amerikan İngilizcesi’nin İngiliz İngilizcesi’ni etkilediği görülmüş. ( Araştırma ve resim phys.org’tan incelenmiştir)

Senem Kobya- CEO-Dijital Tercüme