III.Bölüm – Çevirmen olarak Necdet Neydim

 Doç. Dr. Necdet Neydim Alman Edebiyatından Bertholt Brecht, Peter Härtling, Günter Grass, Erich Kästner, Janosch gibi yazarların yapıtlarının Türkçe dilimize kazanılmasına vesile olmuş bir çevirmendir. Çocuk kitaplarını başarılı bir şekilde çevirmenin sırları nelerdir, çeviri sürecinde nelere dikkat etmeliyiz gibi konularda önemli bilgiler edindik.

 

1.Çeviri sürecinde yabancılaştırma ya da yerlileştirme mi tercih ederseniz. Eğer bir uyarlama söz konusu ise nasıl bir süreç izlersiniz. Yabancı isim ve deyimleri nasıl bir süzgeçten geçirirsiniz?

Aslında yabancılaştırma ve yerlileştirme çeviri sürecinde her zaman için uygulanabilecek bir eylemdir ama çevirmenin bu konuda hesabı verilebilir bir karar vermesi gerekir. Metnin yabancı olarak kalması okur açısından sağlıklı ise, yani şöyle bir örnek vereyim; bir çocuğun farklı kültürden bir çocuğun yaşamına tanıklık yapması, onun nasıl yaşadığı, nasıl bir hayatı olduğu, insan ilişkileri, sosyal çevre ile ilişkilerini, yani bizdeki çocuk görmek, tanımak, başka kültürleri, başka dünyaları tanımak istiyorsa o zaman o metnin kendi içindeki yabancılığını saklı kalması gerekir çünkü onu siz farklı bir dünyaya götürüyorsunuz. Burada metnin yabancı kalışı önemlidir ancak eğer siz metni, bir düşünceyi, yeni bir kültürü kendi ülkenize taşımak istiyorsanız, örnek yaratmak istiyorsanız ve okurun bu örnekle kolay özdeşleşmesini istiyorsanız, yani yeni kültür yaratmalarda daha çok yapılacak olan şeydir bu, o zaman mesela modernleşme döneminde modernleşmenin ürünü olan kitapların çoğu hem Yetişkin Edebiyatında hem de Çocuk Edebiyatında uyarlanmıştır. Ama günümüzde çeviri metni yerlileştirmeye kalkmak aslında şu anlamda yanlıştır çünkü okur artık sanal dünyaya da ulaşmış olmakla; televizyonla, sinemayla, çizgi filmlerle yabancısı olduğu hayatlara tanıklık yapmaktadır. Zaten o metinlerin filmlerini de seyrettiği için kendiyle çelişkiye düşmemesini sağlamak adına isim uyarlamalarının, mekan uyarlamalarının çok çok çok dikkatli yapılması gerekir. Yani bu noktada yabancı isim ve deyimlerin – deyimler zaten ülkelere göre, çıkış noktalarına göre farklı anlamlar taşıyabilirler-  yerlileştirmesi olmaz, eşdeğer bir anlam bulma söz konusudur. Ama isim yerlileştirmesi, yerli isim koyma dediğiniz zaman – bunu bence takma isimlerde yapabilirsiniz de özel isimlerde yapmak tatsızlaşabiliyor çünkü eğer siz metni de yerlileştirmezseniz yani sosyal çevresini de yerlileştirmezseniz isimleri yerlileştirdiğinizde olay çok başka bir yerde, mekanda ve ülkede geçtiği için yerlileştirdiğiniz ismin yabancılığı çok belirgin bir biçimde ortaya çıkar ve çocuk oradaki samimiyetten kuşku duyar.        

2.Çeviri sürecinde genel olarak en çok zorlandığınız konu nedir?

Çocuğun anlayabileceği, iletişim kurabileceği bir metin oluşturmak çocukça değil çocuksu, çocuğa göre bir dil oluşturmak gerçekten çok zordur. Yani bizde en kolay çeviri alanının Çocuk Edebiyatı olduğu düşünülür. Evet, cümleler kısadır, çevirebilirsiniz ama Çocuk Edebiyatı metninde metnin kendi içinde bir ritme sahip olması gerekir. O ritmi, o melodiyi yakalayamazsanız yani öykünün akışı dediğim gibi gerçekleşmezse çocuk metinle iletişim kurmaz ve bir süre sonra bağını kopartır ve okumaktan vazgeçer – yani bütün cümleler doğru olabilir ama takır takır giden bir metin vardır ortada, bu nedenle o ritmi yakalamak çok önemlidir.

3.Çocuk kitaplarının çevirisi diğer yapıtlara göre çok daha hassas olmamız gereken bir alandır. Bu konu ile nasıl başa çıkıyorsunuz? Nasıl bir çeviri yolu izliyorsunuz?

Evet, Çocuk Edebiyatı çok hassas olmamız gereken bir alandır. Çocuğa saygı duymamız gerekir. Çocuk bizim nesnemiz değildir. Biz yazarız, çocuk okur diye bir şey söz konusu olamaz. Çocuğu önemsememiz ve onun dilini yakalamamız önemli – bu noktada metnin çevirisinin gerçekleşmesi olayın bittiğini göstermez belki çeviri sürecinden sonra yeniden bir dil oluşturmak üzere oturup metinle çalışmak gerekebilir. Ben bunu yapmaktan keyif alırım aslında. O metnin kendi içerisinde yazarın anlatımını yakaladığım zaman o metin üzerinde yeniden çalışmak- yani metni bozmaksızın tabii ki yeniden çalışmak – benim için her zaman keyifli olur ve yapılan bir çeviriyi yeniden ve yeniden okumak, çocuklarla paylaşmak, onların tepkilerini ölçmek de önemli araçlardan bazılarıdır.

4.Çocuk kitaplarının çevirisinde özellikle hangi unsurlara dikkat etmeliyiz?

Birincisi yazar ve yayıncı metnin çocuk gerçekliğine uygun olması gerektiğini bilmelidir. 90’lardan bu yana bizim Çocuk Edebiyatına yerleşmiş olan bir kavram vardır: Çocuk Eşitliği. Yani çocuk eşitliği dediğimiz zaman çocuk gerçekliği ve çocuk eşitliği kavramları çocuğun kendi yaşının gerçekliği içerisinde onu önemsemek, onu bir birey olarak algılamak, onu bir değer olarak görmek demektir. Çocuk eşitliği, çocuk gerçekliği çocuğu şımartmak anlamına gelmez, tam aksine onu özne olarak kabul etmektir. Çocuğun özneleşmesidir önemli olan – bu birincisi. İkincisi çocuk gerçekliği, çocuk eşitliği derken bunun yanında cinsiyet eşitliğinin de Çocuk Edebiyatı metinlerinde yer alması gerekir. Yani hem kız çocukların hem erkek çocukların hayatın içerisinde eşit varlıklar olduğunu, birinin diğerinden daha üstün olduğu düşüncesinin ortadan kaldırıldığı metinlerin çocuklara ulaştırılması gerekir, aksi durumda cinsiyet eşitsizlikleri daha sonraki süreçlerde toplumda ciddi sorunlara yol açabilir. Bu süreci edebiyat destekleyecek bir rolde olmamalıdır.   

Dijital Tercüme olarak bu güzel, keyifli ve verimli röportaj için çok teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim bu soruları yeniden sorup gündeme getirmiş olmanız, hoş bir şey. Tekrar değinmiş olmak da benim için keyif vericiydi. Teşekkür ederim.