Röportaj: Prof. Dr. Mehmet Şahin İle Çeviri Teknolojileri Üzerine – 4

Prof. Dr. Mehmet Şahin ile Temmuz 2022 tarihinde yapmış olduğumuz röportaj içeriğidir:

Yiğit Çakır:  Peki, yapay zekaya çevirmenin üslubunu öğretmemiz için nasıl bir veri hacmi ile yükleme yapmalıyız? Örneğin Jack London çevirmeni Levent Cinemre’nin çevirdiği 15 kitabı makineye kaynak olarak yüklememiz, makinenin artık Levent Cinemre tarzında çeviri yapabilmesini sağlar mı?

Mehmet Şahin: Baştan söyleyeyim. Binlerce kitap gerekiyor. Biz zaten şu an projede benzer bir şey yapıyoruz. Belli bir çevirmenin çevirileriyle eğitilen bir makine çevirisi modelinin çevirmenin üslubunu ne kadar yansıtabileceğini test ediyoruz ve üslup araştırması yapıyoruz. Ancak, eğer çevirmen yaşıyorsa bu yolun tercih edilmemesi bence daha iyi olabilir. Mesela, biz şu an hayatta olmayan bir çevirmenin çevirilerini kullanıyoruz. Çevirmen hayattayken çevirebildiği kadar kitap çevirir, sonra makine çevirisi eğitiminde bu veriler kullanılabilir ve bu çevirmenin adı yaşatılabilir. Diyelim ki, bir kitabı o çevirmenin kaleminden okumak istiyorsunuz, ileride bütün kitapları onun çevirisinden okuma şansınız olabilir. Ama şu anda öyle bir sistem yok tabii ki. İdeal olarak olabilir. Zaten bizim de projede test etmek istediğimiz şey bu. Yayınevleri de bu tür araçları elbette kullanmak ister ama uzun vadede ama bunların çok iyi hesaplanması ve planlanması gerekir. Tam bu husuta bir deney de yapıldı. Bir Almanca çevirmenin çevirileri DeepL kullanılarak çevrildi, sonrasında çevirmenin kendisi DeepL’in çıktısını düzeltti. Ardından kendi çevirisiyle karşılaştırıldı ve çevirmen, çeviri çıktısını kendisi düzelttiği halde farklılıklar oluştu.

Yani bu alanda birçok test yapılıyor. Tüm bu gelişmeler bir noktada ciddi bir doyum noktasına ulaşacak. Bu işin içinde olan herkesin oturup konuşması gerekli bu hususta. Yayınevleri, çevirmenler, editörler, okuyucular, akademisyenler ve öğrenciler. Bu kişilerin hepsi çeviri dünyasının bir parçası. İngilizcede “salondaki fili görmemek” şeklinde bir deyim var ya, sahiden salonda oturmuş bir fil var ve görmezden gelmemek lazım. Hep birlikte görmeliyiz, farkına varmalıyız ve ne yapacağımıza karar vermeliyiz. Her zaman çevirmenin haklarının, emeğinin korunmasının gerekli olduğunu farkında olmalıyız. Önceliğimiz “insan” olmalı. Bu makineleşmenin duracağı yok, dünyanın her yerinde bir robotlaşma söz konusu. Bu da insanlık olarak bizleri ortak bir planımızın olması ihtiyacına, ortak hareket etme duygusuna yöneltiyor. Çevirmenlerin birlikte hareket etmemesi durumunda haksızlıklara ve makine çevirisinin gazabına uğraması muhtemel. Bu sebeple çevirmenin sesini duyurması lazım, teknoloji de sosya medyanın bilgi akışı amacıyla kullanılması noktasında yardımcı bir araç olarak devreye girebilir.

Yiğit Çakır: Anladım hocam, teşekkür ederim. Peki makine çevirisi sahiden her alana girdi mi? Örneğin, sizce resmi kurumlarda şu an kullanılıyor mu?

Mehmet Şahin: O konuya çok hakim değilim açıkçası. Ancak bana “Ses tanıma teknolojisi kullanılarak noterlikte vekaletname çevirisi yapılır mı?” gibi sorular soruluyor. Bence mümkün ve mümkün olmalı. Vekaletname çevirisi artık boşluğun doldurulduğu, form gibi basılıp verildiği bir metin. Bunlar, çeviri belleği kullanılarak çok rahat 10 dakikada çevirisi yapılabilecek metinler. Bu tabii ki süreyle ölçülebilecek bir şey de değil, sonuçta çeviri belleğini oluşturmak da bir hayli emek ortaya konmasını gerektiriyor. “Bunu sen bir dakikada yaptın, ben sana neden bu meblağda ücret ödeyeyim?“ diyebileceğimiz bir durum yok çünkü insan birikimini kullanıyor ama ülke bazında resmi kurumları düşünecek olursak, evet. Bu çeviri teknolojilerinin kullanılması lazım. Sonuçta bir tasarruf sağlıyor. Özellikle kendini tekrar eden, sürekli güncellenen, sadece birkaç rakamın değiştiği metinler. Örneğin, Avrupa Birliği bunu yapıyor. Yani makine çevirisinin en çok kullanıldığı kurumlardan biri Avrupa Birliği. Avrupa Birliği Komisyonu bünyesinde yapılan çevirilerin çoğu makine tarafından yapılıyor, insanlar çeviri sürecinin son evrelerinde devreye giriyorlar, yoksa yetiştiremezler. Belki de makine çevirisi kullanmasa daha çok insana istihdam sağlayabilirler, orası ayrı konu ama bilmiyorum. Türkiye olarak düşünecek olursak tabii ki gidip bir devlet kurumunda Google, vs. kullanamazsınız. Bu sebeple diyorum ki, Türkiye’nin kendi kendine kullanabileceği alana göre uyarlanmış, isteğe göre uyarlanmış makine çeviri sistemleri olması lazım. Yani bunlar çok yapılabilecek şeyler. O yüzden de işte bu işlerden anlayan insanların daha çok olması lazım. Bu istihdamı nasıl etkiler? İnsanları işsiz bırakır mı? O da ayrı bir konu ve o zaman o insanlara başka bir şey bulmamız gerek. Bu sebeple belki çalışma saatleri azaltılabilir ve insanlar daha insani koşullarda çalışabilir. Yani günde sekiz saat değil, beş saat çalışır. Beş gün değil; dört gün, üç gün çalışır. Bunlar mümkün. Sonuç olarak, önemli olan dengeyi yakalayabilmek, insanı odağa koymak. Dolayısıyla bence kullanılmalı ama şu an mümkün değil tabii. Biraz daha zaman geçmesi gerekli.

Yiğit Çakır: Peki hocam, son olarak öğrencilere makine çevirisi ve çeviri teknolojileri bağlamında verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Mehmet Şahin: Her iki alanı da birlikte yürütebilirsiniz, kurslardan faydalanabilirsiniz. Kaynaklar gerçekten çok fazla. Ben kendi öğrencilik zamanlarımı düşünüyorum, 1995 yıllarından itibaren. Bu kadar kaynak yoktu, şimdi her alanda her şeyi öğrenmenize fayda sağlayabilecek bir kaynak var. Çeviri teknolojileri bağlamında benim yazdığım Türkçe bir elektronik kitap var. Çeviri ve teknik bölümünde çeviri bilgileri, çeviride bilgi teknolojileri gibi konuları dersimizde de işliyoruz. Tübitak’tan ücretsiz olarak indirilebiliyor, Tübitak kitap şeklinde aradığınızda karşınıza çıkması lazım. Ayrıca benim üniversite sayfamda da kitap bağlantısı mevcut. Türkçe kaynaklar var, İngilizce daha çok kaynak var. Dolayısıyla teknik olarak her şeyi öğrenmek mümkün. Ama çeviri alanında çalışmak istiyorsa insanlar öncelikle dil becerilerini en üst düzeye getirmeleri gerekiyor. Çok okumaları, kültürel becerilerini, bilgilerini, geliştirmeleri gerekiyor. Örneğin bir edebiyat çevirmeni olmak kolay değil gerçekten. Oturup kitabı açarak cümle cümle çevirdiğiniz bir iş değil, bir kullanım kılavuzu ya da bir sözleşme metni değil. Bu yüzden bambaşka bir dünyanın içerisine giriyorsunuz. Bunun için de deneyim gerekiyor. Araştırma gerekiyor. Sonrasında çeviri teknolojileri bağlamında beceriler edinirsiniz. Zaten halihazırda eğitimleri bir çok müfredatta mevcut ve ilgisi olan arkadaşların da yani mutlaka kaynakları araştırmasını öneririm. Yüksek lisans çalışmalarına girebilirler. Okulu bitirmek üzere olan arkadaşlar Türkiye’de ya da yurtdışında bu konularda çalışmalara bir göz atabilirler.

Yiğit Çakır: Sorularım bu kadardı. Çok keyifli bir röportajdı, teşekkür ederim hocam!